Sayfa Reklamları

 Öncelikle dostum hiç bir şey o kadar basit değil. Yani sana çok anlaşılır ve basit gelen şeyler aslında o kadar anlaşılır ve basit değil. Mutlak doğru ya da yanlışı belirtebilmek de buna dahil. Mesela sebepsiz yere 10 yaşında bir çocuğu öldürmek bariz bir yanlış değil mi? Buna herkes yanlış der. Ancak eğer bu 10 yaşında çocuğun büyüdüğünde 100'lerce kişiyi öldüreceğini biliniyor olsa idi o zaman bu "yanlış" yaklaşımı herkes tarafından kabul edilebilir olmayacaktı. Gördün mü bak en net "yanlış" bile tartışmaya açık hale geldi. Ama hala bazılarınız gelecek bilinir olmadığı için bu örneğimi süper saçma buldunuz. Ve fakat yine bazılarınızda bu yazdıklarımı okuduktan sonra "sahiden ya" gibi bir bakış açısı ile değerlendirmeye başladınız bile. 

Dall-e ile oluşturdum.

Asıl konuya girmeden önce suç tahmini ve buna göre bir aksiyon alma fikri ile yıllar önce yayınlanmış "Minitary Report" filmini izlemeyenlerinize tavsiye ederim. Tam da bu konu üzerine yapılmış bir film. Aslında yapay zeka diye bu gün herkesin dilinde olan mevzuu tam da bu verdiğim örnekteki gibi kriminal sistemde kullanıma çok kısa sürede alınacak. Tamam, direkt ölüm cezaları verilmeyecek; fakat özgürlük hissinizi jet hızıyla bünyenizden alacak. Ve baştan söyleyeyim bunu engellemenin bir yolu yok. Bayır aşağıya frenleri patlamış 40 ton yüklü bir tır gidiyor. Nasıl durduracaksın! Bu kısım biraz konu dışı oldu ama değinmeden geçemedim.


Limitli algımızda bile açıların ve yönlerin sonsuz olduğunu addederiz. Bu kadar sonsuza yakınsanmış açı var iken gerçek hayatımızda her şeyi belirli başlı kalıplar da donduruyoruz. Bu kalıplar iyi, kötü, yalancı, dürüst, aydın, yobaz, solcu, sağcı gibi bir çok kalıptan oluşuyor. Karşımızdaki insanı tanıdıkça üzerine yapıştırdığımız  kalıplar arasında yer değiştiriyor. İlk tanıdığımızda soğuk kalıbındaki bir insan bir süre sonra aslında "eğlenceli imiş" kalıbına geçiş yapabiliyor. Bazı insanlarda bu kalıplar az iken bazılarında daha fazla. Ancak bütün insanoğlu bu kalıp mantığı ile çalışıyor. Çok entelektüel olduğun düşündüklerinizde bu kalıplar biraz daha detaya ayrılıyor ama toplamda ve kendi özlerinde yine basit küçük kalıplarda toplanıyor. Demek istediğim en entelektüel insanlarda dahi o daha fazla olan kalıplar büyük bir saklama kabının içine girip yine sayılı bir iki kalıp da hapsoluyor. 


Bu bahsettiğim kalıpların hepsini ben buradan sonra ikiye ayıracağım. Bu iki kalıbın içindeki küçük kalıpların özelliklerini de tanımlayacağım. Aslında iki tane büyük resim kalıbı yapacağız. 


İlk kalıbın özelliklerinden bahsedelim. İlk kalıbımızdaki insan topluluğu geleneklerine bağlı, yeniliklere o kadar da istekli değil ama değerlendirmekten de geri kalmıyor. Önceden ve atalarının yaşadığı her şeyden çok etkilenmiş ve o yüzden değişimden de kaçınıyor. Kendi kültüründen ve aile yapısından gelmeyenlere de biraz mesafeli. kendi gibi düşünmeyenler ile de çok anlaşamıyor. Aslında anlıyor gibi yapıyor ama ne ikna oluyor, ne ikna edebiliyor. O yüzden dinliyor, konuşuyor, iletişime geçiyor ama sonra ne kadar da doğru düşünmüşüm diyerek yine kendi dünyasına dönüyor. Mevcut yaşadığı ortamda bir takım sıkıntılar olsa da; eğer özüne ve yaşadığı ortam bir şekilde ayakta kalacak ise sineye çekiyor. Birde sıkıntılı ortamda mevcut yaşadığı ortam ve kültürü genişletecek çalışmalar oluyorsa o zaman daha fazla da sıkıntı gelse kabul ederim diyor. Seviyor kendi ortamını, yaşamını, kültürünü değişsin istemiyor. Bu kutudakilerin okumuşları ve entelektüelleri de var. Ama okumuş oranı en yüksek olan topluluk bu değil. Okumuş olanları karşıyı dinleme ve empati yapmak konusunda çok problem yaşamıyor. Anlıyor ve dinliyor. Özündeki kök düşünce hiç değişmiyor ama. Çünkü onun mutlak doğrusu var. Çok yıkıcı parçalayıcı, gen dağıtıcı bir şey olmaz ise en okumuşu, en aydını da kök düşüncelerini değiştiremiyor. Aynı müzikteki kök nota gibi. Müzikte de başladığınız kök notaya geri dönmediğiniz de sanki cümle açıkta kalır gibi olur. O müzik cümlesi çoğu insana tat vermez. La notasından başlayıp la notasında bitirmek gibi. Hemen hemen bütün müzik parçaları böyledir. Şimdi yazarken aklıma gelen bu müzik örneği ne kadar da doğal ve terzi işi oturuyor. İnsan ne ise müziği de o oluyor!


İkinci kalıbımızdaki insan topluluğu ise geleneklerine bağlı ama o kadar da değil. Yani bazı durumlarda bu geleneklerden vazgeçebilir ya da değişebilir. Önceden atalarının yaşadığı olaylardan ders alır ama onları hayatının merkezine koymaz. Daha esnektir, kendine göre gerektiğinde değerlendirir gerekmediğinde yep yeni başka bir şeye yönelebilir. Kendi kültüründen ve aile yapısından gelmeyenlere de biraz mesafeli. kendi gibi düşünmeyenler ile de çok anlaşamıyor. Aslında anlıyor gibi yapıyor ama ne ikna oluyor, ne ikna edebiliyor. O yüzden dinliyor konuşuyor iletişime geçiyor ama sonra ne kadar da doğru düşünmüşüm diyerek yine kendi dünyasına dönüyor. Mevcut yaşadığı ortamda hayatını zorlaştıran bir durum olur ise ne olursa olsun tepkisini gösterir. Bu yaşadığı zorluklar mevcut yaşadığı ortam ve kültürü korumaya yönelik konular olsa da bunu umursamaz ve ne olacaksa olsun diyerek tepkisine devam eder. Bu kutudakilerin okumuşları ve entelektüelleri de var. Hatta bu grupta okumuş ve entelektüel daha fazla. Bu kutudaki okumuş ve entelektüel tayfa yine bu gruptaki okumamışlara göre daha tepkisel. Değişime açık olmak ve güdüsü ile çok dolu olan bir grup bu uğurda insanların özgürlük sınırlarını çiğneyecek boyutta hareketler yapabilirler. Toplumun üst ve elit noktasında oldukları algısına çok daha hızlı kapılabilirler. Müzik örneği aslında burada da tam uyumlu. Bu kalıptaki grupta kesinlikle karşı görüştekini dinlese de anlamlandırabilse de kendi kendine kaldığında kök notalarına geri döner. Bu insan yapısında olan genetik bir hareket gibi. 

Bir Dall-e daha

Bu değerlendirmelerden sonra siz hangi kalıba yakın hissettiniz kendinizi? Biraz o grup biraz bu grup olabilir ama kesinlikle bir tanesine daha yakınsınızdır. İşte kral çıplak dediğiniz o an :) , hangi kutuya yakın hissetti iseniz gerçek o ki tam olarak o grubun bir üyesisiniz. Eğer siz bu yukarıda bahsettiğim iki kalıba da uymadığınızı düşünüyorsanız size bir haberim var. Bu gezegenden değilsiniz. Farklı bir gezegenin bireyi ile tanışmak çok isterim. Bana ulaşabilir misin? Birde "alien" ile tanışalım. He tabii uzaylı olmadan da bu kalıplara sığmayabilirsiniz. Onun ön şartı da yüksek ego. Süper ego sizi ele geçirmiş olabilir maalesef. Bunlar tabii işin biraz şakası. İki paragraf ile bütün insanlığı iki kalıba sığdıracak halim yok ya! Gülerler adama.


Peki hikaye bu ya. Diyelim ki ülkemizde insanlar iki gruba ayrılmış ve bu gruplar da yukarıda tanımladığım gibi. Bu durumda hangisi daha akla yatkın ve makul? Tabii ki sizin içinde olduğunuz :). Dur dur bu paradoks oldu, başka bir şey deneyelim. 


Bunlardan hangisinin haklı olduğunun bir önemi var mı? İkisinin de kendine göre artıları ve eksileri olabilir. Öyle bir dünya düzenine gireriz ki korumacı olmak çağ atlatabilir. Tarihte bunun örnekleri çok. Yine öyle bir zaman dilimine gireriz ki, değişime açık olmak ve bir şeyleri değiştirme çağ atlatabilir. Bununda örnekleri tarihte çoktur. Hayatınızdaki şu an hissettiğiniz kısıtlar aslında gelecek için ön göremeyeceğiniz güzelliklere sebebiyet verebilir. Tersine olumlu değerlendirdiğiniz şeylerde gelecekte başınıza büyük belalar açabilir. 


Dolayısı ile her şeyin kalıplardan ibaret olduğunu, doğduğunuz yetiştiğiniz ortama göre bu kalıplara dahil olduğunuzu unutmayın. Bu kalıplar doğruyu ya da yanlışı ifade etmez. Sadece kalıplardır ve sizi bir tanesine "denk" gelmişsinizdir. Bu kadar. Çok kafaya takıp hayatınızı karartacağınız ya da, çok mutlu olup göklere çıkacağınız bir durum söz konusu değil. 


Akışta kalın, nötr olun ve o anda neye müdahil olabiliyorsanız ve eğer olmak istiyorsanız olun. 



Sevgiler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bottom Ad [Post Page]