Sayfa Reklamları

 Müslüman bir anne baba ve topluma doğduğum için kendimi bildim bileli elhamdülillah Müslümanım. Fakat kuran da dahi Maide süresi 104. ayet 'de mealen şöyle diyor :

Onlara: " Allah'ın indirdiği (kitabı)ne ve peygamber'e gelin" dendiği zaman:" Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı?

Bu durumda bende başka dine inanmış biri olsam benzerini sanırım söylerdim diye düşünüp üzerime alındım. Toplum baskısı olmadan ata, töre gelenek düşünmeden, sıfırdan başlasaydım ne düşünürdüm? Bu mantık ile yıllardır araştırır okurum.



Kuran'ın çeşitli ayetlerini farklı zamanlarda Türkçe meal-tefsir olarak okudum. Yakın zamanda da baştan başladım ve 1 ay içerisinde geniş bir meal kapsamını okuyarak tamamladım.  Tabii sadece Kuran değil. Daha önceki zamanlarda da felsefe, dinler tarihi, başka dinler ve inanışlar ile ilgili çok araştırmalarımda oldu.


Şimdi ise Kuran okuduğumdan bende kalanları not etmek ve ilgilileri ile de burada paylaşmak istiyorum. Yapacağım şey ayetlerin derin teknik analizi değil. Nasıl ki bir kitap okuduğunuzda oturup özetini yazarsınız ve sizde bıraktığı önemli noktaların altını çizersiniz. Tam da bu bakış açısı ile bu yazıyı yazıyorum.


Temel olarak aslında iki konu çok tekrar etti. En çok tekrar eden ise inanmayanlar, müşrikler, Resulullah'a sıkıntı çıkanların bulacağı karşılıklar. Çokça değinilmiş. Belki teknik olarak en çok geçen konu inanmayanların bulacağı karşılıklar. Okuduğunuzda çok olumsuz ve kötü karşılıklar var. Aslında derininde vermeye çalıştığı mesajlar ayetine yerine göre değişkenlik gösteriyor. Bu acı çekme mevzusu derin tasavvufi araştırlamarda başka noktalara gidiyor ama bu yazıda değinir miyim bilmiyorum. (Değindim :) )


İkinci tekrar eden konu ise yine iman edenlerin bulacakları karşılıklar. Bunlarda daha çok ödül gibi görünüyor.


Birde okurken, bulunduğu dönem insanını hızlı tesir altına alacak bir üslüp  ile indirildiğini hissettim. 


İkinci olarak dikkatimi çeken bölüm kıssalar. Çok fazla peygamber kıssası var. Hatta bazıları neredeyse birebir olmak üzere çok defa tekrar ediliyor. "Yahu ben bunu okumamışıydım, geri mi geldim acaba" diye düşündüğüm bile oldu. Sonraki araştırmalarımda bunun bir yöntem olduğundan bahsediyor ama ben ona girmeyeceğim. Pekiştirme manasında verdiği mesajlar beni düşündürdü ve yardımcı oldu. 


Eziyet ve hediye konusuna burada kısaca tekrar değineceğim. İman eden ve etmeyenler için ceza'lar var. Ceza karşılık manasında. yaptığın işin cinsinden karşılık. İyi addediğinize iyi ve güzel, kötü addediğinize kötü ve sıkıntılı. Olarak gördüm.

Birde derin mesajlar içeren ve Allah'ın birliğine tekliğine vahdet'e, kader'e işaret eden ayetler var. Allahın birliğine ve kendini tanıttığı İhlas süresi gibi bir sure de var ancak; aralarda zaten sürekli buna değiniliyor. Şimdi bu ayetlerden bir kaç tanesine örnek verelim :

Tevhid / Kader ile ilgili :

Enfal 17-18 :

Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allah attı; bunu da müminlere kendinden güzel bir lütufta bulunmuş olmak için yaptı. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir. 

 Hadid Suresi, 22. ayet:

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. 

Enfal, 8/17 

 Onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman sen atmadın fakat Allah attı.

İhlas suresi.


Dediğim gibi burada çok fazla teknik analize giremeyeceğim. O kadar fıkıh bilgim de zaten yok. Ben sadece bende kalanları yazıyorum. Ancak başka araştırmalarım neticesinde bence din'in temeli olan tevhid/vahdet/teklik kavramları çok kritik. Bu konuya islam alimleri çok girmez ve aslında anlatılması da zor bir konu. Yukarıdaki ayetlerde gördüğünüz üzere açıkça belirtilmiş. Çok yoruma bile müsait değil. Yapan Allah kul değil. 


Öncelikle Kuran'da ben, sen, kul, ilah ve buna benzer bir çok özne geçmektedir. İlk okunduğunda tabii ki bir çokluk hissiyatı veriyor. Bir yaratan bir de yaratılanlar varmış gibi. Ancak Kuran çok zor bir kitap. Hem o dönemdeki bedeviye, hem araştıran öğrenen bilim adamına, en pis, en temiz insana, hepsine bir şeyler söylemeye çalışıyor. Bir çoklarının sır dediği konuları açıkça beyan etmeye kalksa insanların ekseriyeti için hiç bir şey ifade etmez. Fakat okuyup anlamlandırdıkça aslında bütün amacının tekliği işaret etmek olduğu kavranabilir. Tabii ki herkes tarafından kavranamaz. Zaten buda Kuran da bir çok noktada geçiyor. Bırak onları, anlamazlar, anlatma, kalp gözleri kapalı, perdeli gibi bir çok tabir var. Bu insanlar sadece müşrik münafıklar değil. Namaz kılanlar için bile söyleniyor. Vay haline ki o namaz kılanların diyor mesela yeri geldiğinde. Dolayısı ile herkesin anlamayacağı açıkça belirtilmiş. Okurken çok büyük bir kesimin bu kategoriye girdiğini hissettim. 


Peki ne bu teklik. Aslında çok karmaşık değil. Herşeyin potansiyeli ve yaratanı tek olan Allah. Allah'ın varlığı ile herşey var. Her şey aslında Allah isimlerinin bir terkibi. İnsan'dan taş'a, galaksiden, güneşe. Her şey Allah'ın sonsuz isimlerden bazılarının yansıması ve terkibi. İnsanın gölgesine benzetebiliriz. Gölge insan var olduğu için var. Gölge insan'ın kendisi değildir ve bütün özelliklerini barındırmaz. Bu bütün özellikleri barındırma mevzusu sadece İnsan-ı Kamil'de açığa çıkıyor ki oda yokluğunu yaşıyor. 


Bundan sonrada o zaman neden ızdırap var konuları gündeme geliyor. Doğal. Yaratılan herkes ve herşey yaratılış gayesi üzere hareket ederler. Kötü olan kötülükten başka bir şey istese de yapamaz zaten, iyi olanda iyilikten başka bir şey yapamaz. Kötü kötülükten, iyi ise iyilikten keyif alır. O zaman da imtihan mevzusu işin içine giriyor, işte orada sır biraz daha derinleşiyor. Bunları hazmettiğini düşünenler İbn-Arabi'nin Fususul-Hikem kitabına bakabilir. Tekrar altını çizeyim zor konular. Kendinizden emin değilseniz çok okumanızı tavsiye etmem. O kitap neredeyse komple neden imtihan konusunu anlatmak üzere bir sırlar kitabı. Okuyunca da anlama garantiniz yok. Yine de bir ip ucu vereyim. Mevzu acı ve ızdıraptan da zevk almaya gidiyor. Bir insanın yapısı acı ve ızdıraptan zevk alıyorsa cehennemde de bir süre sonra buna alışacak ve keyif alacak. Dolayısı ile gerçek bir acı ve ızdıraptan söz edilmeyecek,  oranın sakini olacak, mutlu olacak. Bu dünyada çok varlıklı olan insanlar da cehennem ortamına bir süre sonra alışacak ve onlarda sıkıntı yaşamayacak. Pislik böceğinin pislik'den rahatsızlık duymaması gibi. Zaten kendi elleri ile yaptıklarına da itiraz etme durumu söz konusu değil. Ölünce gerçekle yüzleşecek ve aslında herşeyin tek bir noktadan açığa çıktığını idrak edecek. Bu konu uzar burada kalsın.


Gelelim şimdi de Kuran'da beni en çok etkileyen ve en sevdiğim kıssaya. Bu kıssada bence çok sırları barındırıyor. Belkide sadece bu kıssa üzerine ciltlerce kitap yazılabilir. İşte o kıssa :


Kehf 60-82 :

Musa aleyhisselam: Ya Rabbi! Kulların içinde benden daha alimi varsa bana göster dedi.

Allah Teâlâ: Evet, senden daha alimi var buyurdu.

Musa aleyhisselam: Öyleyse onu nerede arayayım dedi.

Allah Teâlâ: İki denizin birleştiği yerdeki kayanın yanında, balığı kaybettiğin yerde buyurdu.

Musa aleyhisselam bir balık aldı ve onu bir zembil içine koydu. Musa, genç adamına demişti ki: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim yahut senelerce gideceğim.” Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.

İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman Musa, genç arkadaşına: “Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk” dedi. Genç: “Gördün mü, dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti.”

Musa da demişti ki: “İşte aradığımız o idi.” Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler. Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

Musa ona: “Allah’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” dedi. (Hızır) Dedi ki: “Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin. İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?”

Musa: “İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim” dedi. (Hızır) dedi ki: “O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!”

Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: “Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın.”

(Hızır:) “Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi. Musa dedi ki: “Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma.” Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa: “Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın” dedi. (Hızır) Dedi ki: “Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?” (Musa) Dedi ki: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.

Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: “İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın” dedi. Hızır dedi ki: “İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.”

“Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.”

“Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk. İstedik ki Rableri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin.”

“Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur.”


Şimdi yukarıdaki ayetlere bakıldığında benim kendi hükmüm var, kaderimi kendim yazarım demek çok abes olmuyor mu? Ancak bunların kesinlikle Kuran'ın yüzünden okuyunca anlaşılır olduğunu düşünmüyorum. Çok açık tevhid/vahdet ile ilgili ayet sureler olsa da diğer bölümlerde sanki bunlar ile çelişiyormuşçasına birden çok özne ve kavram var. Aslında çelişmez ancak araştırıp kendi payınızı alamadığınız sürece anlaması biraz zor. 


Kuran ve islam aslında bütün öğretilerin üzerinde ve hiç bir şey üzerine çıkamaz. Mümkün değil. Bunun sebebi ise her şeyi özünde bir'e bağlaması, gayrı hiç bir şey olmaması ile yapıyor. Ne derseniz diyin özde bir olduktan sonra ne manası kalıyor ki.


Bunların dışında bir diğer Kuran'dan anladığım konu da genel hayata dair düzenlemeler. Miras, eş dost ile olan adap ve iletişim gibi konular. Bunları anlatırken de bazen Resulullah'ın hayatındaki örnekler üzerinden yapıyor. Mesela evine girerken şöyle yapın, buna dikkat edin gibi. Bunlar sadece Resulullah'a değil de bize karşı ve hayatımıza da uygulanması gereken kurallar gibi algılanmalı. Bu tip hayatı düzenleyen kurallar da dönemini düşündüğümüzde çok aydın düşünceler. O topluma çok uzak olacak seviyede modern uygulamalar diyebilirz. Kadının hükmü yok iken bir sürü miras hakkı doğuruyor. Zina eden kadını iki kişi kendi gözü ile görmezse suçlayamazsın diyor ki o dönemde kadınları harcamak ve iftira çok kolay. Yani aslında oradan aldığım mesaj; bulunduğun toplumun çok ilerisinde bir ahlak, görgü ve düzen içerisinde olmaya çalışmak. Her zaman her koşulda daha iyisi vardır. 


Son olarak ise evrenin, alemlerin, insanların yaratılışı, dünyanın doğanın işevleri gibi konular anlatılıp bunlardan ders alınması ile ilgili sureler ve ayetler. Bu tip; bilim ile iç içe olan konuların günümüz bilimi ile kıyaslanmasını, ya da karşılaştırılmasını doğru bulmuyorum. Kuran'da geçen bu konular ağırlıklı metoforik. Mesela aşağıda bir örnek :

Kaf Suresi, 38.

Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

Burada işaret edilen bütün evren ise hangi 6 gün? Daha dünya yok ki ortada yaratılmamış. Gün dediğiniz dünyanın kendi etrafındaki bir turu 24 saat. Burada değinilenin bizim bildiğimiz gün olmadığı bes belli. Bu tip konuların tefsirleri var ama bilimle eşleştirmek bence doğru değil. Bilim değişkendir, en kesin denilen konular bile bir süre sonra yanlışlanabiliyor. Bu durumda Kuran'ada yanlış demek durumunda kalırsınız. Fakat öyle değil. Kuran'da anlatımlarda çok fazla metafor kullanılmış. Mesela dağ diye anlatılan herşeyi kendi benliğiniz ile bir yer değiştirin bakın nasıl açılımlar oluyor. Kuran'daki dağ ağırlıklı benlik manasındadır. Yağmur mesela, ilim kelimesi ile değiştirin bakalım ilgili ayetlerden ne mesajlar alacaksınız.


Ben daha çok vahdet ve tevhid anlayışına takıldığım için bu tip bilimsel gibi görünen örneklemelerden büyük açılımlar elde edemiyorum. Öz'e dönebilenler bunların hepsini tek bir fotoğraf karesi gibi idrak edecektir zaten. 


Kuran'da bu tip konular, her düşünce tipindeki insanı yakalayabilmek için gibime geliyor. Bazı insanlar bu örneklerden çok etkilenebilir ve bu doğrultuda Kuran'ı araştırma gereksinimi duyup inanlardan olabilir. Bende bu tevhid, vahdet ve kader mevzu mesela kritik.


Kuran'ın bende bıraktığı 5 ana mesaj bunlar idi. Özetleyecek olur isek :



1- İman eden ve etmeyenlerin cezaları ile ilgili konular.

2- Peygamberlerin kıssaları. Bu kıssalar aslında her dönem ve peygamberin ne getirdiği ve seviyesini vurgulaması için önemli.

3- Kader, Vahdet, Tevhid. Bu asıl mana ve ulaşılması gereken nokta.

4- Gündelik hayattaki kurallar ve yaşantı ile ilgili kurallar.

5- Alemlerin, insanların yaratılışı, dünyanın doğanın işevleri gibi konular anlatılması ve bunlardan ders alınması ile ilgili sureler ve ayetler.


Kuran tabii ki benim bu anlattığım konulardan ibaret değil. Burada okuduklarınız benim Kuran'ı Türkçe mealinden okuduktan sonra aklımda kalanlar. Bendeki Kuran yansımasının özeti diyebiliriz.


Teşekkürler,

Hoşçakalın!














 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bottom Ad [Post Page]